NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَنْبَسَةُ
حَدَّثَنَا
يُونُسُ عَنْ ابْنِ
شِهَابٍ
أَخْبَرَنِي
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
الْحَارِثِ
ابْنِ
نَوْفَلٍ
الْهَاشِمِيُّ
أَنَّ عَبْدَ
الْمُطَّلِبِ
بْنَ
رَبِيعَةَ
بْنِ
الْحَارِثِ
بْنِ عَبْدِ
الْمُطَّلِبِ
أَخْبَرَهُ
أَنَّ
أَبَاهُ
رَبِيعَةَ بْنَ
الْحَارِثِ
وَعَبَّاسَ
بْنَ عَبْدِ
الْمُطَّلِبِ
قَالَا لِعَبْدِ
الْمُطَّلِبِ
بْنِ
رَبِيعَةَ
وَلِلْفَضْلِ
بْنِ
عَبَّاسٍ
ائْتِيَا
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقُولَا
لَهُ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ قَدْ
بَلَغْنَا
مِنْ
السِّنِّ مَا
تَرَى وَأَحْبَبْنَا
أَنْ
نَتَزَوَّجَ
وَأَنْتَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ أَبَرُّ
النَّاسِ
وَأَوْصَلُهُمْ
وَلَيْسَ
عِنْدَ
أَبَوَيْنَا
مَا
يُصْدِقَانِ
عَنَّا
فَاسْتَعْمِلْنَا
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
عَلَى
الصَّدَقَاتِ
فَلْنُؤَدِّ
إِلَيْكَ مَا
يُؤَدِّي
الْعُمَّالُ
وَلْنُصِبْ مَا
كَانَ فِيهَا
مِنْ
مَرْفَقٍ
قَالَ فَأَتَى
عَلِيُّ بْنُ
أَبِي
طَالِبٍ
وَنَحْنُ
عَلَى تِلْكَ
الْحَالِ
فَقَالَ
لَنَا إِنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لَا وَاللَّهِ
لَا
نَسْتَعْمِلُ
مِنْكُمْ أَحَدًا
عَلَى
الصَّدَقَةِ
فَقَالَ لَهُ
رَبِيعَةُ
هَذَا مِنْ
أَمْرِكَ
قَدْ نِلْتَ
صِهْرَ
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَلَمْ
نَحْسُدْكَ
عَلَيْهِ
فَأَلْقَى عَلِيٌّ
رِدَاءَهُ
ثُمَّ
اضْطَجَعَ
عَلَيْهِ
فَقَالَ
أَنَا أَبُو
حَسَنٍ
الْقَرْمُ وَاللَّهِ
لَا أَرِيمُ
حَتَّى
يَرْجِعَ
إِلَيْكُمَا
ابْنَايَ
بِجَوَابِ
مَا بَعَثْتُمَا
بِهِ إِلَى
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ عَبْدُ
الْمُطَّلِبِ
فَانْطَلَقْتُ
أَنَا
وَالْفَضْلُ
إِلَى بَابِ
حُجْرَةِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
حَتَّى
نُوَافِقَ
صَلَاةَ
الظُّهْرِ
قَدْ قَامَتْ
فَصَلَّيْنَا
مَعَ النَّاسِ
ثُمَّ
أَسْرَعْتُ
أَنَا
وَالْفَضْلُ
إِلَى بَابِ
حُجْرَةِ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَهُوَ
يَوْمَئِذٍ
عِنْدَ
زَيْنَبَ بِنْتِ
جَحْشٍ
فَقُمْنَا
بِالْبَابِ
حَتَّى أَتَى
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَخَذَ
بِأُذُنِي وَأُذُنِ
الْفَضْلِ ثُمَّ
قَالَ
أَخْرِجَا
مَا
تُصَرِّرَانِ
ثُمَّ دَخَلَ
فَأَذِنَ لِي
وَلِلْفَضْلِ
فَدَخَلْنَا
فَتَوَاكَلْنَا
الْكَلَامَ
قَلِيلًا
ثُمَّ
كَلَّمْتُهُ
أَوْ
كَلَّمَهُ الْفَضْلُ
قَدْ شَكَّ
فِي ذَلِكَ
عَبْدُ اللَّهِ
قَالَ
كَلَّمَهُ
بِالْأَمْرِ
الَّذِي
أَمَرَنَا
بِهِ أَبَوَانَا
فَسَكَتَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سَاعَةً وَرَفَعَ
بَصَرَهُ
قِبَلَ
سَقْفِ
الْبَيْتِ
حَتَّى طَالَ
عَلَيْنَا
أَنَّهُ لَا
يَرْجِعُ
إِلَيْنَا
شَيْئًا
حَتَّى
رَأَيْنَا زَيْنَبَ
تَلْمَعُ
مِنْ وَرَاءِ
الْحِجَابِ
بِيَدِهَا
تُرِيدُ أَنْ
لَا
تَعْجَلَا
وَإِنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فِي
أَمْرِنَا
ثُمَّ خَفَضَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
رَأْسَهُ
فَقَالَ
لَنَا إِنَّ
هَذِهِ
الصَّدَقَةَ
إِنَّمَا
هِيَ
أَوْسَاخُ
النَّاسِ وَإِنَّهَا
لَا تَحِلُّ
لِمُحَمَّدٍ
وَلَا لِآلِ
مُحَمَّدٍ ادْعُوا
لِي نَوْفَلَ
بْنَ
الْحَارِثِ
فَدُعِيَ
لَهُ
نَوْفَلُ
بْنُ
الْحَارِثِ
فَقَالَ يَا
نَوْفَلُ
أَنْكِحْ
عَبْدَ
الْمُطَّلِبِ
فَأَنْكَحَنِي
نَوْفَلٌ
ثُمَّ قَالَ النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ادْعُوا لِي
مَحْمِئَةَ
بْنَ جَزْءٍ
وَهُوَ
رَجُلٌ مِنْ
بَنِي
زُبَيْدٍ
كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
اسْتَعْمَلَهُ
عَلَى
الْأَخْمَاسِ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لِمَحْمِئَةَ
أَنْكِحْ
الْفَضْلَ فَأَنْكَحَهُ
ثُمَّ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قُمْ
فَأَصْدِقْ
عَنْهُمَا
مِنْ
الْخُمُسِ
كَذَا
وَكَذَا لَمْ
يُسَمِّهِ
لِي عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
الْحَارِثِ
Abdûlmuttalib b. Rabia
b. El-Haris b. Abdûlmuttalib(in) haber verdi(ğine göre),
Rabia b. El-Haris ile
Abbas . Abdil Muttalib, Abdulmuttalib b. Rabia ile Fadl b. Abbas'a -siz
Rasûlullah (s.a.v.)'e varınız ve kendisine :
"Ey Allah'ın Rasûlü
gördüğün gibi biz (evlenecek) bir yaş'a geldik. Ve.evlenmek istiyoruz. Ey
Allah'ın Rasûlü, sen insanların Allah'a en bağlı olanı akrabalık haklarına en
çok riayet edenisin. Anne ve babalarımızda ise bizim için mehir olarak
verebilecekleri bir şey yoktur. Binaenaleyh bizi zekatları toplamak üzere memur
tayin ette, zekat memurlarının sana verdikleri gelirleri bizde verelim ve (buna
karşılık) sadakalar(ı toplamanın ücretin)den (ve sadakaların dışında elde
edeceğimiz hasılattan) biz de yararlanalım." demişler.
(Abdulmuttalib b. Rabia,
sözlerine devam ederek) dedi ki:
Biz (babalarınızla) bu
şekilde (konuşur) iken Ali b. Ebû Talib geliverdi. Bize - Hayır vallahi
Rasûlullah (s.a.v.) sizden hiç bir kimse zekat memuru olarak tayin
edilemez" buyurmuştu - dedi. Bunun üzerine (babam) Rabia Hz. Ali'ye
"Bu da senin
kıskançlığındandır. Sen Rasûlullah (s.a.v.)'in damatlığını elde ettin de biz
bunu senden kıskanmadık" (sen ise bize kıskançlık yapıyorsun) dedi. Ali
üzerine cübbesini alıp onun üzerine yattı ve:
"Ben Hasan'ın babasıyım (kavmi içerisinde)
tecrübeli bir kimseyim" Allah'a yemin olsun ki, çocuklarınız, kendilerini
Nebi (s.a.v.)'e sormak üzere göndereceğiniz meselenin cevabını getirmedikçe
(burada yatmaya) devam edeceğim, dedi. Abdulmuttalib (sözlerine devam ederek
şöyle) dedi. "Bunun üzerine ben (bu meseleyi Hz. Peygambere sormak üzere)
Fadl'la beraber yola koyuldum. (Hz. Peygamber'e tam) öğle namazında tesadüf
ettik. Namaz başlamıştı. Namazı cemaatla kıldık. Sonra Fadl'la beraber Nebi
(s.a.v.)'ın odasının kapısına koştum. Kendisi o gün Zeyneb bint Çahş'ın yanında
(kalıyor) idi. Kapıda beklemeye başladık. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.) geldi.
Benim ve Fadl'ın kulağından tuttu ve:
(Ağzınızda)
"sakladığınızı çıkarın" (bakalım) dedi ve (içeri) girdi. Fadl'la
benim de içeri girmemize izin verdi. Bir süre(Fadl'la ben) sözü (almayı)
birbirimizden bekleştik. Sonra Hz. Nebi ile ben konuştum yahutta Fadl konuştu.
(Ravi İbn Şihâb-Ez-Zühri dedi ki, bu hadisi bana nakleden) Abdullah bunda
tereddüt etti. -(yani söze hangisinin başladığını kesin olarak hatirlayamadı.
Abdulmuttalib sözlerine devam ederek şöyle) dedi. (Fadl) babalarımızın bize
(sormamızı) emrettikleri meseleyi Hz. Nebi'ye anlattı. Rasûlullah (s.a.v.)'de
gözünü tavana dikerek bir süre sustu. (Bu sükût) bize öyle uzun geldi ki biz
hiç bir cevap vermeyecek zannettik. Nihayet bize perde arkasından eliyle işaret
eden Zeyneb (validemiz)i gördük. (Bu işaretiyle bize) acele etmeyiniz (demek)
istiyordu. Ve Rasûlullah (s.a.v.)'in bizim işimizle meşgul olduğunu (anlatmak) istiyordu.
Sonra Rasûlullah (s.a.v.) başını indirdi ve bize
"Bu zekât
insanların"(malının) kiridir. Muhammed'e ve onun ailesine zekat almak
helâl değildir. Bana Nevfel b. el-Haris'i çağırınız' dedi. Nevfel b. El-Haris
çağrıldı ve (O'na dönerek)
"Ey Nevfel Abdulmuttalib'i
(kızınla) evlendir" dedi. Bunun üzerine Nevfel beni (kızıyla) evlendirdi,
sonra Nebi (S.A.V.):
"Bana Mahmıyye b.
Cûz'ü çağırın" dedi. Mahmıyye Zübeyd oğullarından bir adamdı. Ve
Rasûlullah (s.a.v.) onu humusları toplamak üzere tahsildar tayin etmişti.
Rasûlullah (s.a.v.) Mahmıyye'ye
"Fadl'ı (kızınla)
evlendir." buyurdu. Mahmıyye'de Fadl'ı (kızıyla) evlendirdi. Sonra
Rasûlullah (s.a.v.) (Mahmıyye'ye)
"Kalk humus
(gelirin)den şu iki genc'e şu kadar mehir (masrafı) ver" dedi. (Ravi İbn
Şihab) dedi ki, "Abdullah b. Haris bana mehrin mikdarını söylemedi.
İzah:
Müslim, zekât; Nesâî,
zekât, fey; Muvatta, Sadaka; Ahmed b. . Hanbel 11-402, IV-166.
("Ührica mâ
tüsarrirani) cümlesi türkçemizdeki "sen şu dilinin altındaki baklayı çıkar
anlamında kullanılan, söz içinizde gizlediğinizi meydana çıkarın" manâsına
gelen bir tabirdir. Hz. Nebi Efendimiz şu sözüyle "maksadınızı açıkça
söyleyiniz" demek istemiştir.
Karnı: Tecrübeli, gün
görmüş, ileri görüşlü kimse manâlarına gelir.
Havr: Cevab demektir.
Ebûl-Kasım
el-Taberani'ye göre, bu hadiste anlatılan olayı yaşayan Abdulmutfalib'in ismi
Abdulmuttalib değil Muttalibdir.
O'nun babası Rabia b.
el-Haris ise, Nebi Efendimizin amcasının oğludur.
Nevfel b. Haris'de yine
Nebi Efendimizin amcasının oğludur.
Bilindiği gibi Hz.
Nevfel, Bedir savaşında kâfirler safında bulunuyordu. Savaşın sonunda
müslümanlara esir düştü. Fakat amcası Hz. Abbas onu fidye vererek kurtardı.
Sonra Müslümanlığı kabul edip Mekke'nin fethinde, Humeyn'de ve Taif sefeFİnde
büyük kahramanlıklar göstererek Allah'ın dinine hizmet etti.
Hadis-i şerifte, Hz.
Nebi'in evlenme çağına geldikleri halde fakirlikten evlenemedikleri için
kendisinden zekat memurluğu isteyen Hz. Fazl ile Hz. Muttalib'e
"Muhammed'e ve Muhammedin aile fertlerine zekat almak caiz değildir.
Çünkü zekat halkın mallarının kiridir." gerekçesiyle red cevabı verdiği
ifade edilmektedir.
Aslında Hz. Nebi
onların bu isteklerini reddederken "onların mallarından bir miktar sadaka
al ki, onunla onları temizleyesin..."[Tevbe 103] mealindeki âyet-i
kerimeye dayanmıştır.
Görülüyor ki Nebi
Efendimiz Hz. Muhammed'in ailesi diye vasıflandırdığı Haşim oğullan ile
Muttalib oğullarına zekat almayı yasakladığı gibi, onların ücret karşılığında
zekat memurluğu yapmalarını da yasaklamıştır.
Bu mevzû'da İmam Nevevî
şöyle diyor: "... ulemamızdan bazıları Haşim oğulları ile Muttalib
oğullarının zekat memurluğu yaparak ücret almalarının caiz olduğunu, çünkü
bunun icareden başka birşey olmadığını söyle-mişlerse de bu görüş, doğru
değildir, batıldır."
Hz. Nebi kendisine
müracaat eden gençlere verilmek üzere, humus gelirlerinin bir miktarının
ayrılması için Hz. Mahmiyye'ye emir buyurması, ganimetlerin beşte birinin bir
kısmının Hz. Nebiin yakınlarının hakkı olduğuna delalet etmektedir. Çünkü bu
gençler Hz. Nebiin yakınlarından idiler.
Esasen bu hadisin bab
başlığıyla ilgisini sağlayan kısmı da burasıdır.